Sıkça Sorulan Sorular


Özürlü bireyler temel eğitim ilkeleri doğrultusunda genel eğitim, özel eğitim ve mesleki eğitim görme haklarını kullanabilmektedirler. 5378 sayılı Özürlüler Kanunu'nun 15. Maddesinde “Hiçbir gerekçeyle özürlülerin eğitim alması engellenemez. Özürlü çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, bütünleştirilmiş ortamlarda ve özürlü olmayanlarla eşit eğitim imkânı sağlanır.” ibaresi yer almaktadır.

Özel eğitim hizmetleri 573 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 31.05.2006 tarih ve 26184 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren “Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği”nde belirtilen esaslar doğrultusunda yürütülür.

Hastaneden alınan “eksiksiz” doldurulmuş “özürlüler için sağlık kurulu raporu” ile ikamet edilen ilçede bulunan Rehberlik Araştırma Merkezlerine müracaatta bulunulmalıdır.

Bireyin tüm gelişim alanındaki özellikleri ve akademik disiplin alanlarındaki yeterliliklerinin değerlendirilmesi amacıyla nesnel, standart testler ve özürlü bireyin özelliklerine uygun ölçme araçlarıyla yapılan tüm uygulamalardır.

Özürlü bireyin velisinin veya okul/ kurum yönetiminin yazılı başvurusu, • Okula/ kuruma kayıtlı özürlü bireyin bireysel gelişim raporu • İkametgâh belgesi • Özürlüler için sağlık kurulu raporu

Özel eğitimin temel ilkelerinden biriside ailelerin özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif olarak katılımlarının ve eğitimlerinin sağlanmasıdır. Eğitsel değerlendirme ve tanılamanın her sürecinde aileler, okul ve uzmanlar işbirliği içinde çalışırlar. Gerektiğinde ailenin görüşü alınır. Ailenin görüş ve onayı alınmadan özel eğitim süreci ile ilgili hiçbir açıklama yapılamaz.

Aile eğitimi tüm eğitim kademelerindeki özürlü bireyin eğitimine katkı sağlamak “rehberlik ve danışmanlık” hizmetlerini içeren bir eğitimdir. Aile Eğitim Hizmetleri Rehberlik ve Araştırma Merkezleri, Özel Eğitim Okul ve Kurumları, kaynaştırma uygulamaları yapılan okullar tarafından hazırlanır ve yürütülür. İhtiyaç halinde bu hizmet evlerde de yürütülebilir.

Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nin 18.maddesi gereği bu karara itiraz etme hakkınız var. Bu maddede yer alan açıklamalar şöyle: a) Veli, eğitsel değerlendirme ve tanılama ile yerleştirme kararlarının her birine birer defa olmak üzere, kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 60 gün içinde itiraz edebilir. Buna göre kurul uygun gördüğü takdirde yeni bir değerlendirme süreci başlatabilir ve bir ay içerisinde aileyi bilgilendirir.

Devlet desteğinden yararlanabilmeniz için iki tane rapor gereklidir. Öncelikle yetkili bir devlet hastanesinden veya üniversite hastanelerinden tıbbi değerlendirme ve tanı raporu almanız gereklidir. Bu rapor ile eğer çocuğunuz bir okula kayıtlı öğrenci ise okulunuzun bağlı olduğu il veya ilçenin REHBERLİK ARAŞTIRMA MERKEZİ’NDEN özel eğitim raporu almanız gereklidir.Bu iki raporla size uygun,beğendiğiniz,istediğiniz bir özel eğitim kurumundan devlet destekli özel eğitim ve rehabilitasyon hizmeti alabilirsiniz.

Özel eğitim alt sınıfından mezun olan öğrenciler engel türleri ve inceleme sonuçlarındaki performanslarına bakılarak bir üst eğitim öğretim okuluna yönlendiriliyor. Bu okullara yönlendirmeyi rehberlik ve araştırma merkezleri yapıyor. İş Okullarına öğrenci velisi direk gidip kayıt yaptıramıyor. Kayıt için İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde kurul kararının alınması gerekiyor. Kurul kararının alınabilmesi rehberlik ve araştırma merkezinin inceleme raporu, hastane raporu ve ilköğretim diplomasını zorunlu kılıyor. Özel eğitim sınıfından mezun olduktan sonra öğrenci velisinin/ okul yönetiminin merkezimizden randevu alması ve süreci başlatması gerekiyor. İnceleme tarihine kadar diplomaların yetişmemesi durumunda daha sonra değiştirilmek üzere öğrenci belgesi ile de işlemler başlatılabiliyor.

Kaynaştırma eğitimi, özel eğitim gerektiren bireylerin, yetersizliği olmayan akranları ile birlikte eğitim ve öğretimlerini resmi ve özel; okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan, destek eğitim hizmetlerinin sağlandığı özel eğitim uygulamalarını ifade ediyor. (Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği Madde 23 ve 24)

Otizm, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğudur. Otizm genellikle yaşamın ilk 2 yılında ortaya çıkar. Otistik çocuklar genelde öğrenme zorluğu çekerler. Otistik çocukların büyük bir kısmında farklı seviyelerde zeka geriliği görülse de, zeka seviyeleri normal otistik çocuklar da vardır.

Otistiklerde, etkilenme dereceleri değişse bile; sosyal ilişkilerde güçlük ,konuşma güçlüğü,sessiz iletişimde zorlanma,oyun oynama ve hayal gücünü kullanmada zorlanma,değişikliklere karşı tepki ve direnç gösterme sıkça gözlenmektedir.

Otizmin fizyolojik, genetik, yapısal veya psikolojik bir sebebi bulunamamıştır.

Otistik Bir Çocuk,

  • Başkalarına karşı ilgisizdir.
  • Göz temasından kaçınır.
  • Başkaları ile kendiliİinden iletişim kurmaz.
  • İsteklerini bir yetişkinin ellerini kullanarak belirtir.
  • Diğer çocuklarla oynamaz.
  • Sürekli bir konu üzerinde konuşur.
  • Sebepsiz şekilde ağlar, güler ve sebepsiz davranışlarda bulunur.
  • Anlamsız sözleri üst üste tekrarlar.
  • Nesneleri tutup sürekli döndürmekten hoşlanır.
  • Değişikliklerden hoşlanmaz.
  • Yaratıcılık gerektiren oyunları oynayamaz.
  • Bazıları yaratıcılık gerektirmeyen bazı işleri oldukça hızlı ve iyi yapar.

Down Sendromu bir hastalık değildir. İnsan metabolizmasındaki bir fazla kromozomun (47. kromozom) oluşturduğu özel bir durumdur. Down Sendromlu kişiler hasta değil; sıradışı - özel - insanlardır. Down Sendromu, bulaşıcı ve kalıtımsal değil, genetik bir farklılıktır.

Down Sendromu doğum öncesi tanı yöntemleri ile saptanabilmektedir. Ancak bu testler kendi içlerinde belirli riskleri de taşımaktadırlar. Down Sendromlularda ensede deri bolluğu fazla olduğu için Ultrasonda ensedeki şişliğe bakılır. Ancak kesin bir metot değildir. Üçlü Tarama ise anne kanından alınarak yapılıyor ve risk hesabı yapılmaktadır. Ancak %60 oranında tanımlayabilmekte %40 oranında atlayabilmektedir. 35 yaş üstünde annelere uygulanan Amniosentezle çocuğun içinde bulunduğu sıvıdan alınan materyalden kromozom analizi yapılmaktadır.

Down Sendromlu çocukların %80'i 35 yaşından küçük anneler tarafından dünyaya getirilmişlerdir. Ancak ebeveynlerin yaşı yükseldikçe Down Sendromlu çocuk sahibi olma şansı da artmaktadır

Bu sorunun cevabı çocuğun kromozom değişiminin türüne bağlıdır. Çocuk doğduktan sonra tekrar etme riski Trizomi 21'de %1'in altındadır. Anne ve babanın yaşlarına bağlı değildir. Mozaik formda risk yüksek değildir, fakat istisnalar oluşmaktadır. Translokasyonlar çocukta yeni oluşmuş olabilir, o zaman tekrar etme riski yoktur. Translokasyon bir ebeveyn tarafından genetik olarak verildiğinde, o zaman tekrar etme riski %8 ile %10 arasında değişmektedir.

Bütün çocuklar gibi Down Sendromlu çocukların da kritik gelişim dönemi 0 - 6 yaş arasıdır. Dolayısıyla eğitime erken dönemde başlamak çok önemlidir. Bu süreçte özel eğitim programı ve fizyoterapi ile desteklenen çocukların gelişimi akranlarına yakın seviyelerde devam etmektedir. Bu çocuklar ileride entegrasyonu daha kolay başarabilmektedirler.

Çocuk 2 yaşına geldiği halde birkaç kelime dahil söylememesi gecikmiş konuşma olarak adlandırılır.

Kişi sesleri, heceleri yada sözcükleri doğru biçimde kullanamıyorsa ve bundan dolayı da dinleyici, kişinin ne dediğini anlamayıp daha dikkatli dinlemek zorunda kalıyorsa bu kişilerdeki bozukluk artikülasyon bozukluğu olarak adlandırılabilir.

İşitme engelli çocuğun işitme kaybı derecesini belirleyebilmek ve çocuğa uygun işitme cihazı seçebilmek için işitme duyarlılığının ölçülebilmesi gerekir. İşitme duyarlılığı odyometre (işitölçer) denilen araçlarla yapılmaktadır.

Odyometri ile elde edilen ölçüm sonuçları işitme eğrileri biçiminde kayıt edilir. Odyometri ile elde edilen ve kişilerin işitme eşik değerleri ile işitme alanlarını gösteren grafik şeklindeki bu eğrilere odyogram denir.

İlk kullanılmaya başlandığında, özellikle çocuklar cihaz takmayı reddedebilirler. Sesleri ayırtetmeyi henüz öğrenmedikleri için duydukları sesler onlara anlamsız ve rahatsız edici gelir. Özellikle gürültülü ortamlarda çok fazla rahatsızlık duyarlar. Öğretmenlerin cihaz kullanımında çocukları teşvik etmeleri gerekir. Çocuğun cihaz kullanım süresini arttırmak amacıyla, öğretmen ve ailenin uygulayacağı çeşitli ödüllendirme yöntemleri, çocuğun cihaza alışmasına yardımcı olacaktır. Zaman içinde çocuk işitme cihazına alıştıkça seslerin ayrımına varacak ve işitme cihazından yarar sağlama oranı da artacaktır. Böylelikle çocuk cihazı kendisinin bir parçası olarak görmeye başlayabilecektir. Bu konuda öğretmenler ve aileler sabırlı olmalı, öğrencinin cihaza alışması ve onu kendinden bir parça olarak görebilmesinin zaman alacağını hatırlamalıdır.

Bir davranışın problem davranış olarak nitelendirilebilmesi için o davranışın sıklığına, süresine ve şiddetine bakmak gerekmektedir. Bunun yanı sıra davranışın yaşa uygunluğu da dikkate alınmalıdır.

Çocuklar davranışlarını yetişkinlerin tepkilerine göre biçimlendirir, hangi davranışta bulunurlarsa ne tür bir tepkiyle karşılaşacaklarını tahmin eder ve buna uygun davranışlar. Bu yönüyle yetişkinlerin tepkilerinin tutarlı olması, çocuğun uygun davranışlar geliştirilmesine ve kendini güvende hissetmesine önemli katkılar sağlar. Yetişkinin farklı zaman ve durumlarda aynı ya da benzer davranışlara farklı tepkiler göstermesi durumunda, çocuk yetişkinlerin tepkisini önceden tahmin edemez, bu nedenle kendini güvende hissedemez. Bu zihin karışıklığı ve duygu durum sonucunda davranış sorunları gösterebilir. Çocuğun davranışlarına farklı kişilerin farklı tepkilerde bulunmasında da benzer durum söz konusudur. Tutarlılık temel ilke olmalıdır.

Diğer öğretmen, uzman ve çocuğu ailesinin dikkatini bu öğrenciye çekecek olan ilk kişi sınıf öğretmenidir. Yetersizliğin ya da öğrenme farklılığının varlığı ile ilgili ilişkili şüphe oluştuğu zaman, öğrencinin durumuna ilişkin en sağlıklı bilgileri sunacak olan sınıf öğretmenidir. Sınıf öğretmeni her hangi bir yönlendirme yapmadan önce, özel eğitim öğretmeni ve/veya okul rehber öğretmeni ile birlikte öğretime ilişkin ihtiyaç. Duyulan düzenlemeleri yapmalıdır. Bu düzenlemelerden sonra öğrencinin ayrıntılı değerlendirilmesi sürecinde, öğrencinin sınıftaki akademik ve sosyal durumuna ilişkin bilgiler sunmalıdır.

Çocuğun dil becerilerinde yetersizlik göstermesi akademik becerilerinin yanı sıra diğer becerilerinde de sorunlara yol açabilir. Dil becerilerinde yetersizlik gösteren çocuk; arkadaşlarıyla, çevresindeki insanlarla ilişki kurmada sorunlar yaşayabilir, bu da onun sosyal becerilerde yetersizlik göstermesine yol açabilir. Bunun yanı sıra kendini ifade etmede yaşadığı zorluklar davranış problemlerine neden olabilir.

Takıntılı davranışları görmezden gelmek, bu davranışlara yönelik olarak “Yapma!”, “Güzel dur!” gidi uyarılarda bulunmamak ve bu davranışlarla aynı anda yapılamayacak uygun davranışla çocuğu yönlendirmek ( örneğin takıntılı el hareketleri yapan bir çocuğun eline o anda yapılan etkinlikle ilgili bir araç vermek) en kolay ve etkili uygulamalar olacaktır.

Bu çocuğunuzun el göz koordinasyonu ve ince motor gelişimine bağlıdır.Mümkün olduğunca okul müfredatına uymaya çalışmalıyız.Fakat çocuk el yazısı yazacak diye zorlanmamalı.Unutmayın ki bizim çocuklarımız özel.

Her çocuğun hazır bulunuşluk düzeyi farklıdır.Yeni okuma yazma eğitimi verdiğimiz öğrencilerimizde genellikle ses temelli cümle yöntemine göre okuma yazma eğitimi veriyoruz.Sesleri birleştirerek heceler,heceleri birleştirerek kelimeler ve kelimeleri birleştirerek cümleler okutturuluyor.Daha sonra metin okuma çalışmaları yapılıyor.Çocuk bu süreçte sesleri nasıl birleştireceğini kavrarsa bu süreç kısalırve okuma yazma hızlanır.

Okuma bir yazıyı noktalama işaretleri ile görme,algılama ve kavrama sürecidir.Çocuğunuzun okuduğunu anlaması için küçük adımlar ilkesini kullanmak etkili olacaktır.Önce bir cümle okutturulup o cümle içindeki soruları sorarak başlayabilirsiniz. Örnek:Ali odasında ders çalışıyor. Kim odasında ders çalışıyor? Ali nerede ders çalışıyor? Ali odasında ne yapıyor? Daha sonra iki,üç cümle okuduktan sonra soruları yöneltin.Ve cümle sayısını çocuğun düzeyine uygun olarak arttırın.

Öncelikle çocuğunuzun sesleri net bir biçimde öğrenip öğrenmediğine bakılmalı.Heceleme evresinde bir eksiklik varsa yazı yazmada da eksiklikler oluşur.Bunun için sesleri vurgulayarak yazı yazdırılmalı fakat sürecin devamında vurgu yavaş yavaş azaltılmalıdır.Sorun devam ederse mutlaka bir uzmana danışmalısınız.

Oğlunuzun bu yaştaki kendine dokunma hareketi yetişkin masturbasyon hareketinden farklıdır. Bu davranış oğlunuzun kendini- bedenini tanımaya yönelik olarak yaptığı bir davranıştır.Doğal olduğunu unutmamamız gereken bu hareket meraka dayalıdır. Eleştiriden uzak durup çocuğunuzun dikkatini farklı bir yöne çekmeniz, yaşına ve ortama uygun etkinlikler planlayarak sağlıklı bir etkileşim ortamı yaratmanız bu davranışın sönmesini sağlayacaktır. Bunları yapmanıza rağmen çocuğunuz davranışı sürdürüyor, bu anda etkileşimi kesiyor ise sıklığı ve süresi fazla ise bir uzmana danışmalısınız.

Yaygın gelişimsel bozukluk, erken çocukluk döneminde dil ve konuşma becerileri, bilişsel, sosyal, motor beceriler ve davranışsal özelliklerde gelişim ve niteliklerde bozulma olarak ortaya çıkmaktadır. Yaygın gelişimsel bozukluklar tek bir gelişim alanında değil pek çok alanda yaşam boyu süren sorunlara yol açar. Her bireyde farklılıklar gösteren belirtiler 3 yaşından önce görülmeye başlar. Ancak en temel belirtirler; sözel ve sözel olmayan iletişim becerilerinde gerilik, tekrarlayıcı hareketler, günlük yaşama rutini koruma eğilimleridir. Yaygın gelişimsel bozukluk, otistik spektrum bozuklukları şemsiyesi altında birçok tabloyu içerir.

Örneğin:

  • Atipik Otizm
  • Asperger Sendromu
  • Rett Sendromu
  • Angelman Sendromu
  • Landaut Kleffner Sendromu
  • Fragil X Sendromu
  • Fenilketonuri
  • Doğumsal Hipotroidizm

Çocuğunuzun tanısından ziyade bu konuda belirleyici olan bireysel farklılıklardır. Çünkü her çocuğun öğrenme stili ve hızı farklıdır. Bu konuda Otizm tanılı bir çocuk “ses temelli cümle yöntemi ile öğrenmelidir. Cümle yöntemiyle öğrenemez diye bir şey yoktur. Bu konu tamamen çocuğunuzun bireysel özellikleriyle ilgilidir.

Bu dönemde çocuğun okuma-yazma için istekli olması başarıya ulaşmak için önemli bir unsurdur. Evde kitapların, gazetelerin, dergilerin varlığı çocukta okumaya istek uyandırmaktadır. Ayrıca anne-babalar çocuklarına kitap okuyarak, okumanın değerini överek, bizzat okuyarak çocuklarını özendirebilirler. Çocuğun şevkinin kırılmaması için, çocuğun kitapları karıştırması ve oynamasına izin verilmelidir. Okunan hikayelerin resimlerine bakılarak yorumlar yapılabilir, hikayedeki olaylar hakkında tartışmalar yapılabilir.

Bilimsel araştırmalarda kabul edilen normal okuma hızı(sesli) sınıflara göre şu şekildedir. İlkokul birinci sınıf öğrencisi 1 dakikada: 60 kelime İlkokul ikinci sınıf öğrencisi 1 dakikada: 80 kelime İlkokul üçüncü sınıf öğrencisi 1 dakikada: 100 kelime İlkokul dördüncü sınıf öğrencisi 1 dakikada: 120 kelime İlkokul beşinci sınıf öğrencisi 1 dakikada: 140 kelime

Sessiz okuma becerisi, sesli okuma becerisinden sonra kazanılması gereken bir beceridir. Bu yüzden öğretimine ilkokul ikinci sınıftan itibaren başlanır. Ancak, gerekli temel alışkanlık ve becerileri kazanmak bakımından, zamanı ve yeri geldikçe ve çocuklar serbest metin okumaya başladıklarında sessiz okumanın ilk denemeleri yapılmalıdır.

Anlamayı ölçmek için bir parça okutulduktan sonra; çoktan seçmeli, açık uçlu veya tamamlama soruları sorulabilir. Sorular sadece basit bilgileri ölçmekten çok hatırlamayı, hafızada tutmayı, okuyucuya yeni bilgiler kazandırmayı, buna dayalı olarak da yorum yapmayı ve sonuç çıkartmayı gerektirmektedir.

  • Sakız çiğnetebilir
  • Farklı dokularda yiyecekler çiğnetebilir (sert, pütürlü, kaygan, yapışkan, taneli vb.)
  • Ağız içi ve ağız dışı masajlar yapabilirsiniz.
  • Ağız / dudak kenarlarına sevdiği yiyecekler sürüp, yalamasını sağlayabilirsiniz.
  • Dişlik kullanabilirsiniz
  • Yutkunma sağlayacak ağız oyunları, taklit çalışmaları yapabilirsiniz.

Hepimiz nesneleri ve çevreyi 5 duyu aracılığıyla tanırız. bebeklik döneminde her şeyi tanımak için ağzımıza alırız. Diğer duyularımızı kullanmayı öğrenmezsek sadece ağzımıza alarak tanımaya çalışırız. Çocuğumuza diğer duyularını kullanmayı öğretmeliyiz. Farklı doku, tat, ses, koku ve yapıda nesnelerle tanışmasını sağlayıp , özelliklerini nasıl keşfedeceğini göstermeliyiz. Örneğin: bak karpuz. Karpuz kırmızı renk (renk bilmiyorsa bir eşyasıyla eşleyin, tişörtünle aynı renk), koklayalım ohhh! Ne güzel kokuyor, dokun (sıkabilir) ıslak, hadi yiyelim şekerli çok lezzetli , bak ısırınca ne güzel bir ses çıkıyor gibi bir nesnenin farklı özelliklerini ve bunu nasıl anladığımızı fark ettirmeliyiz.

  • Park kenarlarındaki taşların üzerinde, yüksek güvenli kenarlarda, halı çizgilerinde, kaldırım çizgilerinde, yaklaşık eni bir karış katlanmış çarşaf üzerinde, yere çizilen kurdele / ip / çizgi üzerinde, tahta bloklar üzerinde yürütebilirsiniz.
  • Yaşına ve performansına göre mesafesi ayarlayarak karşısına konulan potaya/sepete top attırabilirsiniz.
  • Eline aldığı iple/kurdele evin bir duvarından karşı duvarına ip çektirip izletebilirsiniz.
  • 5-6 metre ileride elinizde sevdiği bir nesneyle bekleyip size doğru koşup nesneyi almasını isteyebilirsiniz.

Bireysel eğitimde öğretilen / uygulanan bilgi ve becerileri eve uyarlayarak / oyunlaştırarak evde çalışabilirsiniz hem çocuğunuz keyif alır hem siz hem de eğitime çok büyük bir katkı sağlamış olursunuz. Okulda tercih yapmayı öğrenen bir çocuğa sabah ne giymek istediğini seçtirmek, yemek sırasını seçtirmek ya da eğitimde problem çözme becerilerini öğrenen bir çocuğa gazeteden tvden zihinden hikayeler bulup anlatıp çözüm bulmasını isteyebilirsiniz. Çocuğun 1, görevi ve mesleği “oyun”dur. Oyun çocuk için mesleği, hayatı tanıma aracı, zevk kaynağı vb. gibi bir çok anlam ifade eder. Çocuğunuza işlevsel ve profösyonel oyun oynamayı öğretirseniz bir çok bilgi ve beceriyi doğal yolla öğrendiğini göreceksiniz.

Çocuğumuza önce güven duygusu (kendine ve çevresine)ve dış çevreyle baş etme becerisini kazandırmalıyız. Bunun için önce bol ve çeşitli uyaranlara ve duyu çalışmasına ihtiyaç vardır. Çocuğumuza sağladığımız çok çeşitli uyaranlar(evdeki hemen hemen her nesne olabilir) hem farkındalık, hem özgüven, hem de bol nesne bilgisi sağlar. Bunun için bir oyun çadırı (koyu renk ve mümkünse penceresiz), evden düşünülerek seçilmiş nesnelere ihtiyacımız vardır.eşyaları seçerken 5 duyumuza da hitap edecek çeşitlikte nesneler seçmeye dikkat edelim (pütürlü, yumuşak, sert, ıslak, sıcak, soğuk, ekşi,tatlı, hoş kokulu, kötü kokulu, tırtıklı, ışıklı, sesli, yanıp sönen, hareket eden)

Özel gereksinimi olan çocukların erken teşhis ve tanısı günümüzde önemini kanıtlamış bir gerekliliktir. Çocuğun sorunu ne denli erken belirlenirse, gereksinimine uygun türde bir eğitim programına o kadar erken yaşta yerleştirilebilir. Özellikle, bireyin yaşamında büyük önem taşıyan erken çocukluk yıllarında eğitime başlama daha sonraki eğitim kademeleri için bir temel oluşturacaktır. Çocuğun daha geç dönemde, örneğin ilkokula başladığında, bir engele sahip olduğunun fark edilmesi gelişimi açısından çok önemli olan, erken çocukluk yıllarının iyi değerlendirilememesi anlamına gelmektedir. Erken dönemde eğitimin özel gereksinimi olan çocuklara etkileri ile ilgili araştırmalar incelendiğinde; erken çocukluk eğitimi programlarına katılan bebeklerin katılmayanlara göre gelişimlerinin hızlandığı, bilişsel, sosyal ve dil becerilerinde artış olduğu, hatta fiziksel gelişimlerinin bile farklılaştığı görülmektedir. Böylece yaşamın ilk yıllarında verilen programlı ve sistematik bir destekle çocukların tüm kapasiteleri ortaya çıkarılabilmekte ve temel eğitim için alt yapı hazırlanmış olmaktadır.

Otizmin tıbbi bir tedavisi yoktur. Diğer yandan otizm ile birlikte görülen dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik, obsesif-komplisif bozukluk gibi ikincil problemler için değişik tıbbı tedaviler yürütülmektedir.

Alternatif tedaviler arasında bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış hiçbir yöntem yoktur.

Dil gelişimini tamamlamamış, iletişim becerileri tam oturmamış çocukların, günlerini klip kanalları başında geçirmeleri gelişimlerini bozabiliyor; özellikle sözel becerilerini kısıtlayıcı etkiler yaratabiliyor. Üç yaşın altındaki çocuklar için televizyondan uzak durmayı öneririm.

Sorunlar daha çok öğretmenlerin durum hakkında yeterince bilgi sahibi olmaması ve çocuğun ihtiyaçlarına özel esneklikleri gösterememesi nedeniyle ortaya çıkıyor. Otistik bireyler sosyal iletişim ile ilgili becerilerindeki zayıflıklar nedeniyle diğer çocukların veya diğer yetişkinlerin davranışlarını anlamlandırmakta bazen zorlanıp uygunsuz reaksiyonlar verebiliyorlar. Bu konuda onlara yardım edildiğinde, yol gösterildiğinde veya çocuğun durumuna özel düzenlemelerin yapıldığı programlar geliştirildiğinde bu konudaki sorunların büyük ölçüde aşılacağını sanıyorum. Bunun kolay olmadığını biliyoruz ancak ailelerin ve eğitimcilerin bilinçli işbirliği sayesinde bir şekilde bu güçlüklerin aşıldığını görüyoruz.

Bir davranışın problem olarak tanımlanabilmesi için aşağıdaki üç sorudan en az bir tanesine ‘’evet’’ yanıtının verilmesi gerekmektedir. -Davranış kişinin kendisine zarar veriyor mu? -Davranış çevreye zarar veriyor mu? -Davranış kişinin gelişmesini olumsuz olarak etkiliyor mu?