makaleler
MAKALELER
ÜSTÜN ZEKA TOPLUMSAL BİR ETİKET MİDİR?

Üstün zeka, insanların zihinlerinde gizemli bir kavram olarak yer işgal eder. Çünkü zeka, mistik inanışlarda olduğu gibi elle tulup gözle görülemeyen ama var olduğuna inanılan cisimsiz düşünsel bir güçtür. Bazılarımıza göre o, Tanrı tarafından bazılarımıza göre doğa tarafından bahşedilmiştir. Kimileri zekanın beynin bir bölgesinde var olduğuna inanır. Gerçekte ise zeka; beynin bütün aygıtlarının uyumlu, verimli ve etili çalışmalarının davranış üzerinde gözlemlenen etkisine verilen soyut bir addır.
Üstün zekalı birey olağandışıdır. Olağandışılık; genel olmayan, alışılmışın dışında olan yani çoğunluğa benzemeyen bir özelliktir. Dünya toplumlarında boyu iki metre otuz santimetre olan biri de, kilosu iki yüz elli kilogram olan biri de olağandışı kabul edilir. Uzun boylu ve kilolu kişiler fiziksel olarak sıra dışı iken üstün zekalı kişiler zihinsel olara sıradışıdırlar. Aslında toplumun geneli ile karşılaştırıldıklarında her üçünde de bir tür az rastlanırlık vardır. Az rastlanabilirlikleri nedeniyledir ki toplum bu bireylere bazen hayranlıkla bazen şaşkınlıkla bakar. Yine anormalliğin bir neticesi olarak bu kişilere uzun, şişman ve zeki etiketleri verilir. Öyleyse üstün zeka bireysel bir farklılığa verilen toplumsal bir etiket midir
Üstün zekanın toplumsal bir etiket olması ile ilgili olarak bir örneği ele alalım. İnsanlarının büyük bir çoğunluğu iki yüz kilonun üzerinde olan bir ‘’A’’ toplumu, ortalama boy uzunluğu iki metre olan bir ‘’B’’ toplumu düşünelim. Ortalama insan kilosu yetmiş-seksen kilogram olan bir toplumdan seksen kilogramlık bir kişiyi yukarıda sözü edile ‘’A’’ toplumuna, boyu bir seksen olan kişiyi de ‘’B’’ toplumuna götürüp sokaklarda beraberce yürüdüğümüzü hayal edelim. Bu toplumların insanlarının, bugün içinde yaşadığımız toplum insanlarının sokakta karşılaştıkları dev gibi insanlara ya da cüce insanlara baktıkları gibi götürdüğümüz kişilere hayranlıkla ve şaşkınlıkla bakmaları kaçınılmazdır. Çünkü her iki durumda da bir sıradışılık söz konusudur. Benzer örnekler çoğaltılabilir. Beyaz bir insanı Afrika’ya, siyah bir insanı da Uzak Doğu’ya götürdüğümüzde benzer tepkiler ile karşılaşırız. Bunlar sıradışılığa karşı olan toplumsal tepkilerdir.
Ancak üstün zekalı kişiler zihinsel farklılıkları nedeniyle her zaman toplum içinde sivrilemeyebilirler hatta sıra dışılıklarını hiç kimse fark etmeyebilir. Ne zaman ki zihinsel olağandışılık bireyin sosyal ve duygusal özelliklerini de etkilemeye başlar, o zaman söz konusu kişi, toplumun genelinden birçok yönüyle farklı bir kişilik kazanma sürecine girer. Maalesef bu durum çoğu zaman toplum üyeleri tarafından sindirilemeyebilir de. İşte bu süreç üstün zekalı kişileri toplum içinde fark edilebilir anormaller sınıfına koyar.
ÜSTÜN ZEKA
Üstün zeka tanımlarına tarihin penceresinden baktığımızda konservatif tanımlardan daha liberal tanımlara doğru bir değişim olduğunu görürüz. Konservatif tanımlar üstün zeka kavramını belirli sınırlar içerisine koyan ve onu çoğunlukla rakamlarla betimleyen inanışlardan esinlenmiştir. Konservatif yaklaşıma göre örneğin zeka testlerinden 130 IQ puanı gibi eşik puanını geçen kişiler üstün zekalı olarak kabul edilirler.
Yirminci yüzyılın başlarında üstün zeka kavramı ‘’deha’’ kavramı ile neredeyse aynı anlamda kullanılmaktaydı. Örneğin 20. yüzyıl başlarında üstün zeka konusunda çalışmalar yapan öncü psikologlardan biri olan Lewis M. Terman 140 veya üstü IQ ‘sü olan çocukları deha çocuklar sınıfına koymakta idi. Ona göre üstün zeka, standart zeka testlerinde %1 lik üst dilim ile tanımlanabilirdi.
Liberal tanımlamalarda da belirli sınırlamalar olsa da üstün zeka kavramına daha geniş bir pencereden bakılır ve üstün zekanın rakamlarla belirlenmesinin çok zor olduğuna inanılır. Bu yaklaşımda üstün zeka herhangi bir performans alanında gösterilen yüksek potansiyel ya da üst düzey kapasite olarak nitelendirilir. Kapasitenin yüksekliği konusunda belirlenen veya ileri sürülen sayısal bir düzey yoktur. Örneğin ünlü Marland Raporu (1972)’nda altı alanda üstün zekalı olunabileceği vurgulanmış; ‘’genel zihinsel, özel akademik, yaratıcı üretken ,liderlik, sanat veya psikomotor alanlardan en az birinde olağanüstü potansiyel yeteneğe sahip olan veya bu alanlardan en az birinde olağanüstü başarı gösteren çocuklar üstün zekalı olarak tanımlanmışlardır.
21. yüzyıla yaklaşıldıkça üstün zeka tanımlarının daha da liberalleştiği, hatta üstün zeka terimi tanımlardan düşürülerek yerine üstün yetenek teriminin kullanılmaya başlandığı göze çarpmaktadır. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri Milli Eğitim Bakanlığı’nın kabul etmiş olduğu tanımda ; ‘’akranlarına göre olağanüstü düzeyde başarı veya başarı potansiyeli gösteren çocuk’’ üstü yetenekli olarak kabul edilmiştir. Bu çocukların; zihinsel, yaratıcılık veya sanatsal alanlarda yüksek performans kapasitesi gösterdiklerinin, sıradışı liderlik kapasitesine sahip olduklarının veya akademik alanlarda olağanüstü başarı gösterdiklerinin altı çizilmiştir. Daha geniş kapsamlı bir tanım ortaya atan Amerika Birleşik Devletleri Üstün Zekalı Çocuklar Ulusal Konseyi Üstün zekalı çocuğu; ‘’ bir ya da daha fazla alanda olağanüstü performans gösteren veya olağanüstü potansiyeli olan birey’’ olarak tanımlamıştır.
Daha çağdaş ve dolayısıyla daha liberal tanım sınıfına girebilecek başka bir tanım Columbus Grubu diye adlandırılan bir grup araştırmacıdan gelmiştir. Üstün zekalı kişilerin duygusal ve bilişsel yönlerinin etkileşimine değinilen tanımda Columbus Grubu üstün zekayı; ‘’üst düzey bilişsel yeteneklerin ve yoğun duyguların birleşerek alışılmışın dışında deneyimler yarattığı eş zamanlı olmayan gelişim’’ olarak tanımlamıştır. Eş zamanlı olmayan gelişim zeka düzeyi arttıkça daha da artmaktadır.
Üstün zekanın tanımı konusunda henüz evrensel düzeyde bir konsensüse ulaşılmış değildir. Gerçekte böyle bir konsensüsün aranılması da ne kadar gereklidir tartışma götürür. Çünkü üstün zeka psikolojik olduğu kadar sosyolojik de bir kavramdır. Bundan dolayıdır ki üstün zeka tanımın bireyden bireye, toplumdan topluma, zamandan zamana ve coğrafyadan coğrafyaya farklılıklar gösterdiğini ileri sürmek yadsınmamalıdır. Kısacası soyut semboller ile çalışan bir matematikçi ile duygularla çalışan bir şairin, bütün uğraşı buzullar ve avcılık olan bir Eskimo ile hayatını budizme adamış bir Tibetlinin üstün zekaya yüklemiş oldukları anlamaların çok farklı olması anlaşılabilirdir.
Kaynak: Üstün Zekalılar Özellikleri Tanılanmaları ve Eğitimleri
Doç. Dr. Uğur SAK
Ekleyen:
EMİNE YEŞİM SALGUT