MAKALELER

HASTALIK, HASTANEYE YATIŞ VE AMELİYATIN ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Hastalık ve hastaneye yatma, çocuk ve ailesinin endişe, korku ve anksiyete yaşamasına neden olan bir durumdur. Anksiyete (bunaltı, kaygı), otonom sinir sisteminin hiperaktif olduğunu gösteren, somatik bulguların eşlik ettiği bir endişe duygusudur. Kişinin değer sistemi ya da güvenlik konusunda bir tehditten dolayı hissettiği bir endişe ve huzursuzluktur. Endişe ise, sorunun ne olduğunu bilmeksizin hissettiğimiz belli belirsiz korkudur. Endişeli birey kendisini alarm durumunda her an bir olay olacakmış gibi hisseder. Endişe genel bir durum olup, korkudan şiddetli ve uzun sürer. Endişeye etki eden faktörler; çocuğun yaşı, cinsiyeti, duygusal hazırlığı, önceki deneyimleri, hastalık ve hastane hakkındaki bilgisi, sağlık ekibinin yaklaşımları, hastanenin genel koşulları, çocuğun yapısal özellikleri, anne ve babanın tutumu, eğitim durumu, ailenin sosyo-ekonomik durumu, kardeş sayısı, çocuğun başarı durumu, din ve sosyal destektir. Anksiyete, insanın temel duygularından biri olarak kabul edilir. İnsanların hepsi tehlikeli gördüğü durumlarda anksiyete yaşarlar. Bu hoş olmayan duygu durumuna yorgunluk ve bitkinliğin başını çektiği birtakım fizyolojik bulgular eşlik eder (huzursuzluk, endişe hali, çarpıntı, nefes almada güçlük, boğuluyormuş gibi hissetme, kalp atım hızının artması, ellerde ayaklarda titreme, aşırı terleme). Anksiyeteli bireyler çoğunlukla kendilerini çaresiz, korkmuş ve kontrollerini kaybetmiş gibi hissederler.

Hastaneye yatan çocuk ve ailesinin güven, sevgi, saygı görme, kendini gerçekleştirme gibi temel gereksinimlerinin karşılanmaması, kendilerini güvende hissetmemelerine ve kaygı düzeylerinin artmasına neden olur.

Hasta hakları evrensel bildirgesinin en önemli ilkelerinden biri hasta ve hasta yakınının yapılacak her türlü girişimden haberdar edilme ilkesidir. Yapılan birçok çalışmada, çocuğa uygulanacak psikolojik ve duygusal hazırlık programlarının hastaneye yatışta ve cerrahi girişimde oluşabilecek davranış değişikliği ve anksiyete düzeyini düşürdüğü kanıtlamıştır.

Çocuğun ve ailenin hastaneye yatırılması onlar için çok zor bir süreçtir. Çocuğun yaşı, bilişsel gelişim düzeyi, hastalığın süresi ve tipi, ağrı ve hareket kısıtlılığının dozu, hastaneye yatırılmanın acil olup olmadığı, önceki deneyimleri, hastaneye yatırılmaya hazırlanması, ailenin tutumu ve anksiyete düzeyi, destek sistemlerinin düzenlenmesi ve ailenin kültürel özellikleri hastaneye yatma durumunu etkileyen değişkenlerdir.

Çocuklar, hastanede kaldığı sürece annesi onun yanında kalacak mı? Sevdiklerini sık aralıklarla görebilecek mi? Hastalıklarının iyileşmesi için kendilerine ne yapılacak? Yapılan girişimler sonucunda canları çok acıyacak mı? Ev, okul ve sosyal yaşantısı nasıl devam edecek? gibi bir çok soruya yanıt bulmak isterler.

Hastaneye yatan çocuklar fiziksel yönden zarar görme, ameliyat olma, ailesinden, arkadaşlarından ve alışık olduğu ortamdan ayrılma, bilinmeyen yeni ve yabancı kişiler, rahatsız edici işlemler, kontrol kaybı nedeniyle değişik derecelerde kaygı yaşarlar. Ortaya çıkan bu stres çocuğun gelişme düzeyi, davranışsal değişiklikleri, somatik yakınmaları ve uzayan hastanede kalış dönemi tarafından etkilenir. Onların kendilerini güçsüz ve çaresiz hissetmelerine neden olur. Aşırı stresin iyileşmeyi geciktirdiği, stresi azaltmaya yönelik girişimlerin ise hastanede kalma süresini ve ilaç kullanımını azalttığı bilinmektedir.

Çocukların yaş dönemlerine göre değişen özellikleri olduğundan, olayları algılama ve kavrama düzeylerine göre ilişki kurulmalıdır. Bilişsel olgunlaşma ile birlikte çocukların hastalık nedenlerini kavraması anlamlı düzeyde artar. J. Piaget’in kuramına göre somut işlemler dönemine (7-11 yaş) ulaşan çocuk hastalık yapan nedenleri kavramaya başlar. Yapılmış olan birçok araştırma bunu destekler niteliktedir. (Schonfeld 1996, Brewster 1982, Potter ve Roberts 1984). Ancak bazı çalışmalar, çocukların bedensel işlevi ve hastalık nedenlerini kavramasında yaşın olduğu kadar sahip olduğu hastalığın da ilişkisi olduğunu ortaya koymuştur.

Okul çağı dönemi (8-12 yaş), düzenli fiziksel büyüme, nöromüsküler gelişme, bilişsel ve sosyal becerilerin hızlı gelişmesiyle özelleşen bir dönemdir. İyi, kötü, doğru, yanlış kavramlarının geliştiği, konuşma ve söz dağarcığının arttığı ve arkadaşlığın önem kazandığı dönemdir. Tepkilerini ağlamakla, bağırmakla, hekim ve hemşirelere kırgınlık gösterileriyle belli eder. Bazen tam aksine içlerine kapanırlar, etrafla ilişki kurmazlar ve aşırı bir durgunluk hali gösterirler. Kontrol kaybı, ölüm korkusu, beden imajında değişme, beklentileri yerine getirememe gibi korkular hissederler. Bazen de sinirli, tedirgin olmalarına, dikkatlerinin kolayca dağılmasına yol açan ve belirli bir nedene bağlı olmaksızın duyulan genel, yaygın bir kaygı yaşayabilirler. Adölesan dönemindeki (13-18 yaş) hastalarda yapılan bir çalışmada hastalık ve hastane kavramlarının büyük bir stres yarattığı, yetişkin ve çocuk kliniklerinde yatma ile ilgili sorun yaşandığını ortaya koymuştur. Kendi kimliğini kabul etme ve bedenimajındaki değişikliklere karşı aşırı duyarlı olunduğu dönemdir. Bu dönemdeki hasta çocuklarda kontrol kaybı ve akranlarından ayrılma korkuları bulunmaktadır.

Yapılan bir çalışmada çocukların büyük çoğunluğunun hastaneye hazırlanmadan yatırıldığı, hastane hakkındaki bilgilerini televizyondan, kitaplardan ya da kendi deneyimleri aracılığı ile öğrendikleri belirlenmiştir. Dünyada her 5 çocuktan 4’ünün beş yaşına gelmeden bir hastane deneyimi yaşadığı belirtilmektedir. Çocukların özellikle preoperatif dönemde yapılan girişimlere bağlı olarak kaygı ve endişe ile ilgili gerilim belirtileri gösterdikleri bilinmektedir. Bu doğrultuda yapılan birçok çalışma, çocuğa uygulanacak psikolojik ve duygusal hazırlık programlarının hastaneye yatışta ve cerrahi girişimde oluşabilecek davranış değişikliği ve anksiyete düzeyini düşürdüğünü kanıtlamıştır. Bu nedenle çocukların korku ve endişelerini azaltmak için daha önceden hastalıkları konusunda bilgilendirilmeleri ve hastane ortamını tanımaları sağlanmalıdır. Hastane çalışanları tarafından çocuklar için hastane öncesi kabul programları yapılarak ortam tanıtılmalıdır. Özellikle kliniğin kaçıncı katta olduğu, hemşire istasyonu, oyun odası, kendi yattığı oda, bekleme odası, özel alanlar ile ilgili bilgi verilmelidir.

Bu programların başarılı bir şekilde uygulanması, klinik çalışanları, yönetici ve eğitimci işbirliğine bağlıdır. Ayrıca preoperatif eğitimde bir araç olarak kullanılan tedavi edici oyunun da çok büyük önemi vardır. Oyun, çocuğun evrensel dili ve en etkili iletişim aracıdır.

Hastane ortamında çocuğa oynayacağı bir yer ve oyun fırsatının sağlanması, onun kendisini güven içinde hissetmesini ve enerjisini harcamasını sağlar. Aynı zamanda oyun, çocuğun hastalığına ilişkin bilgi düzeyini ve duygularını değerlendirmeye yardım eder. Bu nedenle hastaneye yatışta, çevresel faktörler düzenlenirken görsel-işitsel olmasına özen gösterilmeli ve hareket alanları oluşturulmalıdır. Çocuklar için hastaneye hazırlıkta kullanacakları materyaller arasında sunum en uygun olanıdır. Aynı zamanda tanıtım filmleri ve gösterileri, oyunlar, konferanslar, yazılı materyaller (broşürler, tanıtım yazıları), renkli resimler, oyuncaklar, fotoğraflar ve kitapların yanı sıra evden getirilen çocuğa ait oyuncaklarla hazırlanan oda, sıcak bir hastane ortamı sağlar. Bu yöntemle korkular hafifletilebilmekte, yanlış anlamalar düzeltilip duygusal çöküş önlenebilmekte ve kendini olumlu şekilde ifade ve hayal edebilme gücü yaratılabilmektedir. Hastane ve yapılacak işlemler konusunda bilgilendirilmeyen çocukların tepkileri, hastaneye ilişkin daha önceden edindikleri kendi bilgilerine, deneyimlerine, fantezilerine bağlı olacağı için olumlu ya da olumsuz olabilir. İşlemlerhakkında açıklama yapmak çocuğun hayal dünyasında yarattığı kötü beklentiyi önler. Örnek olarak, ameliyathanede bulunan abi / ablaların yüz ve başlarının neden kapalı olduğunu açıklamak, ameliyathane ekibinin ellerinde iğne bulunan maskeli, kötü insanlar olarak algılanmasını engeller.

Her hastalık ve hastaneye yatma regresyona neden olur, çünkü çocuk yatağa yatırılır, beslenir, yıkanır, giydirilir. Bu durum çocuğun, yeni edindiği ve çok değerli olan yeteneklerinin elinden alınması demektir. Hastalık ve hastaneye yatma çocuk için çok değerli olan bağımsızlığını arkadaşlarıyla olan ilişkilerini ve okul aktivitelerini engeller. Bu durum bazı çocuklarda içe kapanma, diğerlerinde ise saldırgan davranışlara neden olabilir. Arkadaşlarından ayrılma anksiyetesi, enürezis, uyku bozukluğu, tırnak yeme gibi sorunlar ortaya çıkar. En sık görülen regresif davranışlar (parmak emme, idrar kaçırma gibi), depresyon, yanlış yorumlama, endişenin psikososyal belirtileri (hiperventilasyon, diare, taşikardi), konversiyon reaksiyonları ve yıkıcı davranışlardır.

Hastaneye yatma, ek olarak ameliyat girişiminin zorunluluğu oldukça yoğun gerilim yaşanmasına neden olduğu bilinmektedir. Cerrahi girişim büyük ya da küçük, acil ya da planlanmış olsun, hastayı hem psikolojik hem de fizyolojik olarak etkiler.

Anestezi ve cerrahi uygulanması çocuk ve ailesinde psikolojik açıdan karışık duygular yaratır. Ameliyat öncesi eğitime hem aileler hem de çocuklar birlikte alınmalıdır. Hastalığın niteliği, hastanede geçirilecek süre, yapılacak operasyon ve sonrası aileye açıklanmalıdır. Çocuğun anlama kapasitesine göre, yapılacak olanlar çocuğa da anlatılarak korkmaması sağlanmalıdır. Bazen aileye, çocuktan daha fazla açıklama yapma gereği duyulabilir. Yapılacak operasyonun veya anatominin basit çizimlerle aileye açıklanması yararlı olabilir. Genel olarak, hastane içindeki acı/ağrı deneyiminin bir cezalandırma olmadığını, bu deneyimin az da olsa mutlaka olacağı çocuğa önceden açıkça belirtilmelidir.

Hastaneye yatış ve cerrahi müdahale, hoş olmayan görüntüler ve acı içerdiğinden, emosyonel travmayı tümüyle engelleme olanağı yoktur. Yalnızca kan alma işleminin dahi yarattığı duygusal gerilim düşünüldüğünde, kısa süreli de olsa, çocuğun anne-babadan ayrılarak yüzleri maske ile kapalı ameliyathane ekibinin yanında kalması travmatik olabilir. Bu nedenle, ailenin ve çocuğun operasyon öncesinde emosyonel yönden çok iyi hazırlanması gerekir. Çocuk ve ailesine, ekip üyelerinin rollerini kısaca açıklandığında, onların maske, eldiven ve

gömlekler içinde saklı olan gerçek bireyi tanımasını sağlayarak anksiyetelerinin azalmasına yardımcı olunur.

Çocukların ameliyathane ortamında bakımı;

  • Çocuğun hiçbir zaman yalnız bırakılmaması,
  • Girişim sırasında odada sessizliğin sağlanması,
  • Çocuğa korku dolu davranışlarını (ağlama gibi) ifade etmesi için fırsat verilmesi,
  • Eş anlamlı kelimeleri kullanmaktan kaçınılması,
  • Girişim tamamlanıncaya kadar çocuk için güvenlik önlemlerinin alınması,
  • Aldatıcı olunmaması gibi ilkeler içerir.

Tüm girişimler, çocuğu sakinleştirmek ve güvenini korumak için yapılmalı, ayrıca aileler, ameliyat listesindeki gecikmeler gibi bazı koşullarda, çocuğun geri dönebileceği konusunda uyarılmalıdır.

Çocukla hastane ortamı arasındaki iletişimi ve ilişkiyi kurabilmek için kullanılan oyun ve kabul öncesi ziyaretlerden, özel olarak pediatrik eğitim almış çocuk cerrahisi hemşireleri sorumlu olmalıdır. Anne-babaların çocuğun bakımına aktif olarak katılmaları için cesaretlendirmeli, ameliyat öncesi, ameliyat sırası ve sonrasında kendilerinden ne beklendiği konularında aileler bilgilendirilmelidir.

Çocuk ve ailesine tıbbi kayıtlarla ilgili yazılı materyaller verilmeli, preoperatif öğretme de ameliyat öncesi, ameliyat sırası, ameliyat sonrası ve taburculuk sonrası bakımı da kapsayan video kasetleri izletilebilir. Çocukların psikolojik olarak ameliyata hazırlamak amacıyla, akran bir çocuğun model olduğu video filmi gösteren düzenlemelerin yararlı olduğu ortaya konmuştur. Böylece çocuk hastalığın ne olduğunu ve nasıl bir tedaviden geçeceğini anlar, ne kadar süre sonra iyileşeceğini bilirse daha az kaygı duyabilir ve başarılı biçimde uyum sağlayabilir.

Kaynaklar
1.Boyacı M. (2003) “Çocuk Cerrahisinde Günübirlik Olgulara Yönelik Geliştirilen

Hemşirelik Bakım Standartlarının Aile Anksiyetesini Azaltmaya Etkisi ” İstanbul: Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi

2.Yılmaz Vatansever, N.(2008) “Çocuk Cerrahisi’nde Ameliyat Olan 8-12 Yaş Grubu Çocukların Hastane Ortamı Ve Operasyondan Etkilenme Durumlarının Belirlenmesi” İstanbul: Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi

3.Karakoç Ö., Erkan M., Oto R.(2001) “Çocuk Cerrahisi Servisinde Yatan Hastaların Ebeveynlerinin Anksiyete Düzeyleri ve Bazı Sosyo-Demografik Özelliklerle İlişkisi.” Hemşirelik Forumu, 4(2-3): 32-36

4.Çavuşoğlu H. (1994) “ Çocuk Sağlığı Hemşireliği. I. Basım, s.47-67, Hürbilek Matbaacılık, Ankara.

5.Ercan S. (2003)  “Relationship Between Psychological Preparation Preoperative and Postoperative Anxiety and Coping Strategies in Children and Adolescents Undergoing Surgery.” Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

6.Baykara A., Güvenir T., Miral S.(1999) “Hastalık ve Hastaneye Yatışın Çocuk

Üzerinde Etkisi ” Ed: A. Ekşi, Ben Hasta Değilim, s.374-377, Nobel Tıp Kitabevleri,

İstanbul.

7.Çelik A., Özbey H (1999) “Çocuklarda Ameliyatların Psiko-sosyal Etkileri.” Ed: A. Ekşi, Ben Hasta Değilim, s.379-381, Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul.

8.Gönener H.D., Güner İ., Güneş F.(2006) “Çocukları Ameliyat Olacak Ebeveynlerin, Ameliyat Öncesi ve Sonrası endişelerinin Belirlenmesi.” Hemşirelik Forumu, (2): 100-105

9.Kanan N (1999) “Çocuk Cerrahisinde Ameliyathane Hemşireliğinin Öncelikleri.”



Ekleyen:

SUMRU GÜLBİN ÇIRAK